Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
Bir Ermeninin Yasak Aşkı: Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Mari Gerekmezyan Arasındaki  Aşkın Hikayesi 1940’ların başları. Evli ve yeni çocuk sahibi olmuş olan Bedri Rahmi Eyüboğlu Güzel Sanatlar Akademisi’nde asistanlık yapmaktadır. O sırada heykel bölümüne misafir bir öğrenci gelir. Esmer bir Ermeni kızı Mari Gerekmezyan. İkili arasında filizlenen yasak aşk sanat ile beslenir ve ortaya büst, tablo ve şiir gibi sanat eserleri çıkar. Mari, Bedri Rahmi’nin büstünü yapar. Bedri Rahmi ise Mari’ye portreler çizer ve şiirler yazar. Bedri Rahmi Eyüboğlu, en bilindik şiirlerinden biri olan Karadutum’u da zannedildiği gibi eşi için değil Mari için yazmıştır. Geride kalan sanat eserleri ve sonradan ortaya çıkan mektuplar ile ölümsüzleşen bu fırtınalı yasak aşk kısa sürer. Çünkü Mari, dönemin öldürücü hastalığı tüberküloza yakalanır. Tedavi görecek parası da bulunmamaktadır. Üstüne üstlük Mari ardı ardına önemli eserler üretmiş olmasına rağmen yaşadığı yasak aşk ve Ermeni oluşu nedeni...
Resim
Bedri Rahmi Eyüboğlu'na "Karadutum" Şiirini Yazdıran Ermeni Kızı Mari Gerekmezyan 1940’ların  başları. Evli ve yeni çocuk sahibi olmuş olan Bedri Rahmi Eyüboğlu Güzel Sanatlar Akademisi’nde asistanlık yapmaktadır. O sırada heykel bölümüne misafir bir öğrenci gelir. Esmer bir Ermeni kızı Mari İkili arasında filizlenen yasak aşk sanat ile beslenir ve ortaya büst, tablo ve şiir gibi sanat eserleri çıkar. Mari, Bedri Rahmi’nin büstünü yapar. Bedri Rahmi ise Mari’ye portreler çizer ve şiirler yazar. Karadutum Bedri Rahmi Eyüboğlu, en bilindik şiirlerinden biri olan Karadutum’u da zannedildiği gibi eşi için değil Mari için yazmıştır: Karadutum, çatalkaram, çingenem, Daha nem olacaktın bir tanem, Gülen ayvam, ağlayan narımsın. Kadınım, kısrağım, karımsın… Geride kalan sanat eserleri ve sonradan ortaya çıkan mektuplar ile ölümsüzleşen bu fırtınalı yasak aşk kısa sürer. Çünkü Mari, dönemin öldürücü hastalığı tüberküloza yakalanır. Tedavi...
Resim
Rusların Da Vinci’si Rasputin’in Sıra Dışı Hayatı Uzun ismiyle Grigori Yefimoviç Rasputin; 1869 yılında Ural dağlarında küçük bir köyde doğdu. Rasputin kuşkusuz Rus tarihinde adından en çok söz ettiren bir isimlerden biri. Kimisine göre bir şeytan, kimisine göre hikmetli biri, kimisine göre de bir deli. İlk yıllar 15 yaşlarına kadar okuma yazma bilmediği söylenen Rasputin bu yaşından itibaren kız kardeşi ve erkek kardeşinin nehirde ölmesi üzerine kendisini dini hayata ve kiliseye yönlendirir. Yıllar geçtikçe Rasputin kendi yeteneklerinin farkına varmaya başlar. Bu yeteneklerinden en önemlisi de insanları ikna kabiliyeti ve insanları kendine bağlama yeteneği. 3 ay boyunca manastırda kalan Rasputin Meryem ananın kendisine göründüğünü iddia eder. Rasputin zamanla seçilmiş kişi olarak kendisini etrafa kabullendirmeye başlar. Bu süreç sonrasında enteresan bir tarikat olan Klistilere katılır. Bu tarikatı ilginç kılan şey ise Tanrıya ulaşma yolunun büyük günahlar aracılığı i...
Resim
Dünya Barışı'na 5 Nisan 1795’de, Basel’de, devrimci Fransa Cumhuriyeti ile monarşik Prusya Devleti arasında bir barış antlaşması imzalanır. Aynı yıl, Kant bu sözleşmenin ona verdiği umutla ünlü eseri Ebedi Barış’ı yayınlar. 23 Ağustos 1939’da ise, Moskova’da, bu kez Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında bir Saldırmazlık Paktı imzalanır. Yaklaşık bir yıl sonra, Walter Benjamin bu birliğin onda yarattığı hayal kırıklığının da etkisiyle Tarih Kavramı Üzerine’yi kaleme alır. Söz konusu iki eserde, Kant’ın olumlu Benjamin’in ise olumsuz bir örnekten hareketle ortaya koyduğu düşünceler aslında aynı amaçta birleşir: Şiddete son verecek bir barışın imkânını göstermek. Merak ettiğim iki şey:  Kant ve Benjamin’in fikirleri bağlamında düşünce tarihine içkin olan etkileşimlerden birine dikkat çekmek; ikincisi ise, eski filozofların görüşlerini hatırlayarak, günümüzdeki şiddet fenomenini anlamak ve değerlendirmek için felsefe tarihinden bir katalizör olarak yararlanmaktır. Ka...
Resim
Surp Hreşdagabet Ermeni Kilisesi                          Balat’ta Kamış Sokağı’ndadır. Bu kilisenin bulunduğu yerde Ayia Strati adında bir Rum kilisesi XVII. yüzyıla gelindiğinde terk edilmiş bulunuyordu. 1620-1625 senelerinde Ermeni cemaati bu yerin kendilerine verilmesi için sayısız müracaatları neticesinde kendilerine tahsis edilir ve Divriğili Asdvadzadur Bolbolcıyan’ın maddi katkılarıyla buraya ahşap bir kilise yapılır ve Patrik I. Zakarya tarafından kutsanarak 1628 Ermeni ibadetine açılır. Aynı sene içinde çıkan bir yangında harap olan yerler, bu sefer Rahip Kirkor Taranağzi’nin yardımlarıyla onarılır. 28 Eylül 1692`deki yangında bir kere daha yanan kilise yeniden onarılırsa da bu sefer 16 Temmuz 1729`daki Balat yangınında tekrar yanar. 1730`da kilise bir kere daha tamir edilir . 1831`de ahşap bina yıkılarak yerine bugünkü ibadethane kağir olarak inşa edilirken temel kazısı sırasında Azize Ardemios’un kemikle...
Resim
Bir Garip İdam Hikayesi            Bir süredir ilginç hikayeler toplamaya çalışıyorum. sonra Reşat Ekrem Koçu'nun kitabı elime geçti ve birazdan anlatacağım hikayeye denk geldim. Bazen inanılması güç gerçeklerle karşı karşıya kalırız ya o türden bir hikaye bu da. Din adamlarının etkisi ve kitleler üzerindeki hakimiyetini göreceksiniz okuduğunuzda. Ben de birçok siteden derleyerek hazırladım yazıyı. İlginize sunarım.        III. Murat döneminde, Kanuni'nin hemen sonrası ve Osmanlı’nın en şaşaalı yılları. Yavuz zamanında başlayan Kuzey Afrika’daki fetihlerle beraber daha önce İstanbul’da pek rastlanmayan maymunların sayısı hızla artıyor. Maymunlar gemilerde gözcülük yapıyor, direklere kolayca tırmanıyor, keskin gözleriyle kara ya da başka bir gemi gördüklerinde aşağıya haber veriyorlar. Şehirde çok sayıda maymun dükkanı da var, çoğu Azapkapı ve Galata’da. O dönem İstanbulluların maymun sevgisi gemicilerle sınırlı kalmıyor, zen...
Resim
Ortaçağ'da Kadın         Konumlarını çağdan çağa değiştirmişlerdir. Ancak değişmeyen tek şey onların erkek egemen dünyaya verdiği mücadeledir. Bu çalışmada sadece Ortaçağ'da kadın değerlendirilecektir.        Frank Kraliçesi Bertha’nın Abbasi Halifesi Müktefi’ye göndermiş olduğu uzlaşma mektubuna bakıldığında. Lorraine Kralı II. Lothar’ın kızı ve Ivree markisi Adalberth’in hanımı Bertha 906 senesinde Halife Müktefi’ye bir mektup göndermiş, Müktefi de bu mektuba cevap vermiştir. Elçi eşliğinde gönderilen mektupların içeriği hakkında daha çok bilgi sahibi olunsa da sonucu hakkında net bilgiler elimizde mevcut değildir. Ağlebi Hükümdarı III. Ziyâdetullah’ın donanmasına kumandanlık eden Hadım Ali’nin Frank sahillerinde esir edilerek Kraliçe Bertha tarafından saraya alınması ve kazandığı güven neticesinde de kendisi elçi tayin edilerek Kraliçe tarafından yazılan mektup ona verilmiştir. Kraliçenin bu mektubunda iki taraf arasındaki barış v...
Resim
Güçlü Kadınların Tarihi: Geçmişin  Bacıyan-ı Rumları Rsim Mikail Bayram'ın Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum adlı kitaptan alıntıdır. Bacıyân-ı Rûm, Anadolu Kadınlar Birliği anlamını taşımaktadır. “Bacı” kelimesi, abla, kız kardeş anlamına gelmektedir. “Bacı” kelimesi, günümüzde Anadolu’nun birçok şehrinde yaygın olarak kullanılmaktadır. “Rum” kelimesi ise Anadolu anlamını ifade etmektedir. İlme, sanata ve ahlâka son derece önem verilen Ahilikte, kadının da sosyal ve ekonomik hayatta önemli bir yeri vardı. Kadınların teşkilatlanıp gelişmesi için Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı, dünyanın ilk kadın teşkilatı olan “Bacıyân-ı Rûm” teşkilatını yani Anadolu Kadınlar Birliği’ni kurmuştur. Bacıyân-ı Rûm teşkilatı, Anadolu kadınlarını, gerektiğinde düşmanlara karşı vatan savunmasında eşlerinin yanında mücadele etmesi ve gerektiğinde de kültürde, sanatta, edebiyatta, sosyal ve ekonomik alanlarda kalkınıp gelişmesini sağlamak için teşkilatlandırmıştır. Anadolu Kadınlar Birliği, kadınlar ar...
Resim
Kuşatmanın Ardından Ortaya Çıkan ve Avusturya'dan Fransa'ya Uzanan Bir Milli Yiyecek: Kruvasanın Öyküsü Osmanlı Devleti'nin 1529'daki birinci ve 1683'deki ikinci Viyana kuşatmalarının korkusu ile Avusturyalılar ikinci kuşatmanın ardından ay şeklinde bir çörek hazırlamışlardır.  Osmanlılar, özellikle ikinci kuşatmada kent sadece abluka altına alınmakla kalmadı. Tepeden tırnağa silahlı Osmanlı ordusu Viyana'nın dünyayla bağlantısını kestikten sonra, top ateşiyle kent surlarında gedikler açmaya da başladı. Viyana halkı kıtlık ve yorgunluktan bitkin düşmüş, cephaneleri iyice suyunu çekmişti. Batı dünyasının karabasanı gerçekleşiyordu; Türk orduları Hristiyanlığın doğudaki son önemli üssünü ele geçiriyordu. Ama Viyana düşmedi. Polonya Kralı Jan Sobiyeski yönetimindeki Alman-Polonya kuvvetleri Köprülü Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu geri püskürttü. Osmanlı ordusunun geri çekilişini bir zafer olarak kutlayan Avusturyalı fırıncılar hilal şeklind...
Resim
Balat Sahilinde Yalnız Bir Kilise: Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise)             İstanbul’daki bulgar azınlığı 19.uncu yy.a kadar Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlı kiliselerde ibadet ediyorlardı. 18.inci yy. ın sonlarında Balkanlarda başlayan milliyetçi akımlar İstanbul'daki Bulgarları da etkiledi ve bağımsız bir Bulgar kilisesi kurarak Ortodoks Patrikliğinden ayrılmak istediler. 1848'de, İstanbul'daki Bulgar cemaatinin önde gelen isimlerinden olan Stefan Bogoridi Tanzimat Fermanı'nın verdiği haklardan yararlanarak, Bulgarların Rumca bilmediklerini ,Rum kiliselerindeki ayinleri anlayamadıklarını ileri sürerek Osmanlı Devleti'ne müracaatla kendi dillerinde ibadet etmek istediklerini bildirdi. Bu arada Rusya sefareti de onları destekledi ve Fener semtinde bir ibadethane ve papaz evi yapmaları gerekli olan arsayı kendilerine vereceklerini bildirdi. Osmanlı Devleti de Bulgar cemaatinin Fener patrikhanesinden ayrılmasının patrikhaneyi biraz zayıfla...