Balat Sahilinde Yalnız Bir Kilise: Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise)



            İstanbul’daki bulgar azınlığı 19.uncu yy.a kadar Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlı kiliselerde ibadet ediyorlardı. 18.inci yy. ın sonlarında Balkanlarda başlayan milliyetçi akımlar İstanbul'daki Bulgarları da etkiledi ve bağımsız bir Bulgar kilisesi kurarak Ortodoks Patrikliğinden ayrılmak istediler. 1848'de, İstanbul'daki Bulgar cemaatinin önde gelen isimlerinden olan Stefan Bogoridi Tanzimat Fermanı'nın verdiği haklardan yararlanarak, Bulgarların Rumca bilmediklerini ,Rum kiliselerindeki ayinleri anlayamadıklarını ileri sürerek Osmanlı Devleti'ne müracaatla kendi dillerinde ibadet etmek istediklerini bildirdi. Bu arada Rusya sefareti de onları destekledi ve Fener semtinde bir ibadethane ve papaz evi yapmaları gerekli olan arsayı kendilerine vereceklerini bildirdi. Osmanlı Devleti de Bulgar cemaatinin Fener patrikhanesinden ayrılmasının patrikhaneyi biraz zayıflatacağını düşünerek bu öneriye son derece olumlu baktı ve Stefan Bogoridi’nin hibe ettiği,Mürsel Paşa caddesi üzerindeki Sveti Stefan Kilisesi'nin karşısındaki arsaya “metoh” adı verilen bir papaz evinin yapılması ve ibadetin orada yapılmasına Sultan Abdülmecid izin verdi ve 1850 de inşaat tamamlandı. Bulgarlar 1860 da devlete tekrar müracaat ederek Rum patriğini kendilerine dini lider olarak tanımayacaklarını bildirdiler. 11 Mart 1870 de Sultan Abdülaziz’in fermanı ile bağımsız bulgar kilisesinin kurulmasına izin verildi ve cemaatin başına da patrikten aşağı metropolitten yukarı bir rütbe olan ” eksarh” getirilmesi karara bağlandı. Böylece yeni kurulan kilise bundan sonra “Bulgar esarhlığı” olarak tanındı ve patrikhane de bunu onayladı. Şişli’deki bina da bundan sonra inşa edildi. İbadet mekanı ve lojmanların bir arada olduğu ahşap karkaslı bu bina iç sofalı plân tipindedir. İbadet mekânı dikdörtgen bir salon şeklinde olup ikonastasis in iki tarafındaki yuvarlak kemerlerden arkadaki kutsal eşyaların korunup muhafaza edildiği mekana geçilir. İkonastasisde İsa ve azizlerin yağlı boya resimleri vardır. Bahçede bulunan anıtın üzerinde 16 Eylül 1872'de Fener Patrikhanesi Sen Sinodu’nun Bulgar Kilisesi ile bir bağının kalmadığını belirten kitabesi vardır. Bu anıtın üzerinde 1901 de Pınarhisarlı Mihail isimli bir ustanın döktüğü çan bulunmaktadır. Eksarhhane 1989'da önemli bir tamir geçirmiştir. İstanbul'da Eksarhhane’den başka biri Feriköy mezarlığının içinde diğeri de Demir Kilise olarak bilinen Sveti Stefan olmak üzere üç bulgar ortodoks kilisesi vardır
Çağ milliyetçilik çağıdır haliyle dinsel referansların milliyetçiliğin gerisinde kaldığı çağdır. Bulgarlar kendi dillerinde ayin yapacakları bağımsız ve milli bir kilise isterler. Çünkü o zamana kadar Fener Rum Patrikhanesine bağlı olup ayrı bir cemaat olarak tanınmamaktadırlar ve ayin sırasında kullanılan dilden (Rumca) hiçbir şey anlamazlar.
Fener Rum Patrikhanesi doğal olarak Bulgarlar’ın bu isteğine karşı çıkar. Çünkü kendisine bağlı bir cemaati kaybedecek, siyasal alanda biraz daha güçsüzleşecektir. Tarihin milliyetçilikten yana esen rüzgarları Bulgarların arkasında olduğundan, Bulgarlar Osmanlıdan ilk izni koparırlar. 
1850 de Bulgar Eksarhlığı (önderliği) açılır böylece 
Eksarhlığın tam karşına da ahşap bir kilise yaparlar, adını da Sveti (aziz) Stefan koyarlar. 
On yıl sonra da artık Fener Rum Patriğini dini önder olarak kabul etmeyeceklerini deklare ederler. Kendi kiliselerini yaptıkları için gerek kalmamıştır artık. Tahmin etmek zor değil,Fener Rum patriği olanlar karşısında çileden çıkar ve 1872’de Bulgarları aforoz eder. Bulgarlar önemsemez tabi, çünkü çağın gereği Bulgarların önderi Bulgarlardır, Fener Rum Patrikhanesi’nin devri kapanmıştır artık.
Uzun süren bir mücadeleden sonra şu an gördüğümüz kilise yapılır. Aynı yerde yapılan ahşap kilisenin (Sveti Stefan ) adıyla 1898’de ibadete açılır. Şu an Haliç kıyısında görenleri zerafetiyle büyüleyen kilise, tarihinde böyle bir mücadele ve özgürlüğün hikayesini barındıran bir kilisedir.
Geldik kilisenin neden demirden yapıldığı kısmına. Masalda kilisenin 1 ayda inşa edildiği söylenir, ama kilisenin inşası 1,5 yıl sürmüştür. Kilisede bütün dış cephe, yan duvarlar, pencere kenarları, merdivenler, kabartmalar, çan kulesi neredeyse hemen hemen her şey inanması çok güç ama demirdendir. Bu yüzden Demir Kilise olarak da bilinir. Bildiğim kadarıyla da dünyadaki tek demirden kilisedir.
Hiç de az olmayan birileri kilise arazisinin kıyıda bulunmasından dolayı zemine güvenilmediğini ve zeminde bir problemin çıkması durumunda kilisenin sökülüp başka bir yere inşa edilmesi için demirden yapıldığını söylerler. Bu düşünce mantıklı görünmekle beraber çağı göz ardı etmektedir.
Oysa insan içinde bulunduğu çağın kodlarına göre düşünür.
Aynı yıllarda Paris’te göklere olanca heybetiyle uzanan Eyfel Kulesi de demirden yapılmıştı. Çağ demirin mimaride kullanıldığı çağdı ve demir modern olmanın, çağı yakalamanın bir tür alemet-i farikasıydı. Kilise çağın ruhunun Haliç’e demirden bir elle ve olabildiğince zarifçe işlenmesinin şık bir özetidir.
Görmek isteyene: Bulgar Kilisesi Fener’le Balat arasında ki Mürsel Paşa Caddesi’nin Haliç’le buluşan kenarında bulunmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar