Cülus Yolu: Kendi Haline Bırakılan Bir Tarih

Pazar günü sabahın erken saatlerinde bu ıssız yolu tek başıma teptim. Dolandım o sokaklarda sonra kendimi cülus yolunda buldum.. İzledim uzaktan etrafı. Düşündüm sonra bu sokakların şahit olduklarını.. Kimler kimler gezindi bu kaldıtımlarda kimler gelip geçti....
Cülus Arapça bir kelimedir ve "oturmak" anlamına gelir. Bir padişahın vefatı veya tahttan indirilmesi sonrasında yeni padişahın, tahta çıkma törenidir. Cülus, Babüssade önünde yapılan en önemli ve görkemli törendi. Cülus merasiminin ardından kapıkulu askerlerine cülus bahşişi (cülusiye) dağıtılırdı. İki türlüdür, biri belli ve kanunda belirtildiği gibi bir defaya mahsus olarak verilir, diğeri ise askerlerin ulufelerine zam suretiyle verilmiş olurdu. Tahta çıkan her padişahın; "Kullarımın bahşiş ve terakkileri makbulümdür, verilsin"suretinde bir belgeyi onaylaması gerekiyordu.Cülus Yolu, II.Mehmet'ten Vahdettin'e kadar Osmanlı padişahlarının tahta çıktıklarında kılıç kuşanıp ata bindikleri, cülus törenlerinin yapıldığı, padişahın hükümranlığını sembolize eden bir yoldur. Geleneğe göre; sultan kayıkla Eyüp'e gelirdi. Binek taşının oradan atına binerek Eyüp Sultan’ı ziyaret ederdi. Atına bindiği an cülus merasiminin başladığı andı. Daha sonra tekrar atına binerek cülus bahşişlerini dağıtır ve Topkapı Sarayı'na dönerdi. Binek taşı bu özelliğiyle, II.Mehmet'ten Vahdettin'e kadar bu merasimin başlama noktası olmuştur. Osmanlı kaynaklarında “Taklîd-i Seyf” olarak anılan kılıç kuşanma uygulamasının, İstanbul’un fethini müteakip Fatih Sultan Mehmed tarafından Eyüb Sultan Türbesi’nin ve külliyesinin inşa ettirilmesiyle (1453-1459) başlatıldığı, Sultan Fatih’e Şeyh Akşemseddin tarafından bu türbede kılıç kuşatıldığı yaygın bir kanaattir.Sultan Birinci Ahmed “Taklîd-i Seyf(kılıç kuşanma) merasimi tesbit edilmiş” ilk Osmanlı padişahıdır. Nitekim Zübtetü’t-Tevârîh isimli eserde Birinci Ahmed’in cülûsunu (1603) izleyen kılıç kuşanma merasimi oldukça ayrıntılı biçimde tasvir edilmektedir:“Padişah Eyüb Sultan’a deniz yoluyla ulaşmış, o tarihte “İmam İskelesi” olarak anılan Bostan İskelesi’nden karaya çıkmış, muhtemelen, bugünkü adı “Bostan İskelesi Sokağı” olan sokağı izleyerek at üzerinde türbeye kadar gitmiş, “hüsn-i edeble” türbeyi ziyaret ettikten sonra türbeyle cami arasındaki avluya geçerek burada Şeyhülislâm Ebû’l-Meyâmîn Mevlânâ Mustafa Efendi eliyle kılıç kuşanmıştır. Törenden sonra padişah ata binerek Edirnekapı’dan şehre girmiş, ecdâdının türbelerini ziyaret ettikten sonra saraya dönmüştür.”
Törenler Fatih Sultan Mehmed’den itibaren geleneksel olarak Eyüb Sultan’da yapılmıştır. Eyüb Sultan’ın mekân olarak seçilmesi, bir yandan Hz. Eyyüb El Ensari gibi İslâm Tarihinde yüksek bir makama sahip yüce bir kişinin Allah katında; yaşarken dua ve yardımına, ölünce ahirette şefaatine mazhar olmak, hükümdarlığını O’nun manevi huzurunda, manevi şahitliği ve belgelemek amacını taşıdığı kadar, diğer yanda da yasama, yürütme ve hükmetme erkini din duygusu ile besleyerek, toplum üzerindeki saygınlığı en üst düzeyde tutabilmek amacına dayanmaktadır. Ayrıca kılıç kuşatan kişilerin dönemin önde gelen uleması veya Nakîbü’l Eşrâf Efendi (Peygamberimizin soyundan gelen kişilerin önderi), yahut Şeyhülislâm olması da bu amaca güçlü bir şekilde ulaşılmasını sağlayan unsurlar olmuşlardır. Örneğin Emir Buhari Hz. Sultan İkinci Murad’a, Akşemseddin Hz. Sultan Fatih’e, Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdayi Hz. Sultan Dördüncü Murad’a, Nakibü’l Eşrâf Kazasker Abdürrahim Efendi Sultan Abdülmecid’e, Şeyhülislam Hayrullah Efendi  Sultan İkinci Abdülhamid’e ve nihayet Bingazi’den bir denizaltı ile İstanbul’a gelen Sünusi şeyhi Seyyid Ahmed de son padişah Altıncı Mehmed Vahdeddin’e kılıç kuşatmışlardır. Padişahlara; Hz. Muhammed’e, Hz.Ömer’e ve Halid Bin Velid’e ait kutsal emanetler (Emânât-ı Mukaddese) arasında bulunan kılıçlarla, Osman Gazi, Fatih ve Yavuz Sultan Selim’e ait kılıçlar kuşatılmıştır. Padişahlardan tek başına İslâm ulularının kılıçlarını kuşananlar olduğu gibi, bunların yanı sıra atalarının kılıçlarını da dâhil ederek iki kılıcı bir arada kuşananlar da olmuştur. Sonuç olarak Taklid-i Seyf(kılıç kuşanma) konusunda;  din için, devlet için, millet için felsefesini bütün bir Eyüb Sultan bölgesini kutsal bir mekân haline getirerek ilan eden, Devletin ve padişahın güç, kudret ve hükümranlığını topluma kabul ettirerek, yönetenle yönetilen arasında kurulan saygın bir bağ ve hatta daha da ötesi kutsal bir antlaşmadır diyebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar