Osmanlı'da Çakırcıbaşılık ve Fatih Ayvansaray'da bulunan Çakır Ağa Camii
Eski Türk ve İslam devletlerinde
önemli bir yeri olan avcılık Osmanlılarda da mükemmel teşkilatı olan bir
kuruluştu. Bu teşkilatın çeşitli görevlileri vardı. Bunlardan çakırcılar.
padişah ava gittiğinde ellerinde ava alıştırılmış doğan türünden büyük. yırtıcı
çakır kuşlarını tutarlar ve av için kullanırlardı. Çakırı avın üstüne salanlara
"çakır salan" denirdi. Bunlar kendi ara arında baş çakırsalan,
ikinci, üçüncü ... yedinci çakır salan gibi bir sıralamaya tabi tutulurlardı.
Özellikle XVI. yüzyıl boyunca avcılıkla ilgili görevlilerin sayısı artmış,
bunlar çakırcıbaşı, şahincibaşı, atmacacıbaşı ve doğancıbaşı gibi ağaların
emri altında toplanmışlardı. IV. Mehmed zamanına kadar doğancıbaşının ve
doğancıların görevi Enderun'da, diğerlerininki Birun'da idi. Bütün şikar
ağalarının en yüksek rütbelisi olan çakırcıbaşı Fatih'in teşrifat kanunnamesinde,
av seferleri sırasında padişahın yanında yürüme hakkına sahip rikab ağaları
arasında çaşnigirbaşıdan önce, mirahurdan sonra zikredilmektedir. XVI. yüzyılda
ulufesi 160 akçe idi ve dış hizmete genellikle beylerbeyi olarak çıkardı.
Yerine şahincibaşı, onun yerine de atmacacıbaşı tayin edilirdi. Taşradaki
çakırcılar dağlarda çakır yuvalarına çıkıp çakır yavrularını toplar. bunları av
için yetiştirirlerdi. Bu hizmetlerine karşılık vergiden muaf tutulurlar ve
tımar tasarruf ederlerdi. Padişahların avlanmaları için saraya çakır getirenlere
bu hizmetlerine karşılık tımar tevcih edilir ve buna çakır götürücülüğü tımarı
denirdi XVII. yüzyıl başlarında 271 nefer çakırcı vardı. XVIII. yüzyılda ise
sayıları iyice azalmış ve on altıya düşmüştür. Ancak bunların
"müteferrika" denilen hizmet erbabının sayısı 148 idi. XVIII.
yüzyıldan itibaren öteki avcılar gibi çakırcıların ve çakırcıbaşının da önemi
azalmıştır. Nihayet Yeniçeri Ocağı'nın ilgasından dört yıl sonra 1830'da
çakırcıbaşılık lağvedilmiş ve çakırcıların dirlikleri mukataat hazinesine
devredilmiş, çakırcılar da vergiye bağlanmıştır. Sarayda çakırcıbaşı olup
veziriazamlığa kadar yükselen kişiler vardır. Mesela Ermeni asıllı Kayserili
Halil Paşa’dır[1].
Çakırbaşı Mescidi veya Çakırağa
Mescidi; İstanbul Suriçi Edirnekapı Hoca Çakır Caddesi olarak bilinen
Kara Surlarına paralel olan caddeye cepheli olarak inşa edilmiştir. Caminin
kitabesinde şunlar yazmaktadır. “Çakırcıbaşı Mescidi” olarak da anılan Cami,
Fatih Sultan Mehmet’in Sekbanbaşılarından ve Ni’me’l-ceyşten Çakır Ağa
tarafından 15. yüzyılda yaptırılmıştır. 1768 tarihli bir belgede tamiriyle
alakalı bilgiler vardır. 1950 yıllarında camiden hiçbir eser kalmamışken 1987′de
cemaat tarafından yeniden yapılmıştır. Yapılan yapı eskisinden oldukça farklı
bir yapı ortaya çıkmıştır. Mescit duvarlarla korunmuş bir bahçe içindedir.
Kagir bir yapı olup, çatısı ahşaptır. Çatı kiremit kaplıdır. Caminin minaresi
yapının batı tarafında olup külahı kurşundur. Minare çok köşelidir. Minarenin
bir şerefesi vardır. Şerefe korkulukları taş şebekelidir. Kaynaklarda Çakır
Ağa’nın mektebi ve mahallesinin olduğu ve kabrinin de caminin mihrabı önünde
bulunduğu bildirilmektedir[2].
Kitabesinden anlaşıldığı üzere I. Abdülhamid Han zamanında hicri 1204/1789
yılında ihya edilmiştir.
“Söyledi,
Sadi kulu tecdidine tarih-i tam
Kıldı
han Abdülhamid ihya güzel bu dergahı”
[1] Özcan, Abdülkadir, “Çakırcıbaşı”, DİA, VIII, İstanbul 1993, s. 189, 190.
[2] http://www.tas-istanbul.com/portfolio-view/edirnekapi-cakiraga-mescidi/,
e.t 04.10.2017
(3) Sadi S. Kucur, Marmara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
(3) Sadi S. Kucur, Marmara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder